19 Temmuz 2010 Pazartesi

Deyim Yerindeyse


Günlük konuşma dilimizde kullandığımız atasözleri ve deyimlerin ağırlığı ve etkinliğini azımsayan kimse yoktur sanırım. Bir konudaki düşüncemizi doğrudan ve çarpıcı bir şekilde ifade etmemizin en belirgin örnekleridir deyimler ve atasözleri.

Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne göre deyim: “genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, ilgi çekici bir anlam taşıyan kalıplaşmış anlatım, tabir” diye tanımlanmış. Örnek olarakta; etekleri zil çalmak ve küplere binmek deyimleri gösterilmiş.

Şimdi buraya kadar yazdıklarımı hepimiz az çok biliyoruz zaten. Bana sorarsanız deyimlerimiz lafı gediğine koyma, bir iki kelime ile bir konu hakkındaki yorumumuzu en veciz ve çarpıcı şekilde karşımızdakine aktarabilme yöntemidir. Mesela, uzun uzun kendini öven, başarılarına bin katarak kendini devleştirmeye çalışan birinin yarım saatlik kendine düzdüğü methiyeleri hiç ses çıkarmadan dinleyip sonunda da “atma recep biz kardeşiz” dedin miydi, adam iptal olur, üç gün nutku tutulup kendine gelemez. Bu dört kelime ile deyim yerindeyse adamın canına ot tıkarsın. İşte deyim yeri ve zamanında kullanılınca böyle tesirlidir. Ayrıca çok çalışmayı ve üretmeyi sevmeyen, kestirmeden işi bitirmeye çalışan biz Türkler içinde bulunmaz bir nimettir deyimler.

Peki; bu kadar deyim biliyoruz, her fırsatta kullanıyoruz da bu deyimlerimizin kaynağı, ortaya çıkış hikayeleri hakkında bilginiz var mı? Ben hiç üşenmedim bu konuda biraz eski kitap karıştırdım, öğrendiklerimi sizlere de aktarayım istedim. Bunların içinden en hoşuma giden ve eğlenceli bulduğum birkaç tanesini sizinle paylaşıyorum, işte ilki...

- Saman Altından Su yürütmek
Geniş bir ovanın üzerinde bir köy, bu köyünde bir tanecik ırmağı varmış. Irmağın suları aynı anda köyün bütün tarlalarına yetecek kadar gür olmadığından her gün bu ırmağı bir köylü kendi tarlasına sulamak için kullanıyor, diğerleri de sıranın kendisine geleceği günü bekliyorlarmış. Ancak bir gün köyün açıkgözlerinden biri ırmaktan kendi tarlasına gizli bir kanal yapıp, diğer köylüler bu durumu fark etmesin diye kanalın üstünü toprak ve samanlarla kapatmış. Böylece tarlasına her gün yeteri kadar su geliyor, bolca mahsul alıyormuş. Bir süre sonra ırmağın suları azalıp, bu açıkgözün tarlasından bereket fışkırınca köylüler vaziyetten kuşkulanıp adamın tarlasına baskın yapmışlar. Birde bakmışlar ki kanallar suyla dolu ve üzerinde otlar yüzüyor. Cevap belli: “Ulan köftehor, saman altından ne su yürütüyorsun!”

- Atı Alan Üsküdar’ı Geçti
Bolu dağlarında yaşayan Köroğlu efsanesini duymayanımız yoktur. Bir sabah Köroğlu kalktığında atını bağladığı yerde bulamamış. Düşünsenize; Köroğlu gibi biri için Attan mühim ne olabilir ki!
Önce bütün Bolu’nun, sonra da civar illerin altını üstüne getirmiş Köroğlu ama atını bir türlü bulamamış. Tesadüfen İstanbul’un Avrupa yakasındaki bir at pazarını gezerken atına rastlamış. Atta onu tanımış tabi ki. Köroğlu bindiği gibi yıldırım hızıyla uzaklaşmaya başlamış pazardan, satıcıda tabi peşinden. Kıyıya ulaştığında hemen bir tekne bulup atıyla beraber Üsküdara doğru yoluna devam etmiş Köroğlu. Satıcı beyimiz kıyıya vardığında Köroğlu çoktan Üsküdara varmış. Durumu gören biride o ünlü sözü patlatmış: “Boşuna uğraşma beyim, atı alan Üsküdar’ı geçti”

- İnsanoğlu Kuş Misali
Hazır Üsküdar’a geçmişken ordan devam edelim. Zamanında Üsküdar’da bir “Miskinler Tekkesi” bulunurmuş. Adından da anlaşılacağı üzere buraya yurdun en tembel, en miskin insanları takılırmış. İşte burada iki miskin kendilerine iki sandalye bulup oturuyorlarmış. Gel zaman git zaman havalar gittikçe soğumaya başlamış. Tekkeninde penceresi açık ama kimsenin ayağa kalkıp pencereyi kapatmaya mecali yok.
Birinci miskin: Yahu havalar iyice soğudu, şu pencereyi kapatmak lazım.
İkinci miskin: Doğru söylüyorsun mirim, kapatmak lazım.
Aradan saatler geçer, haftalar geçer, hatta ay geçer, yine aynı diyalog aralarında sürer gider. Sonunda birinci miskin daha fazla dayanamaz bütün gücünü toplayıp karşı pencereye ulaşır, camı kapatır ve hemen oracıktaki bir iskemleye kendini bırakır. Sonra öteki miskin arkadaşına şunları der: “Ya mirim gördün mü, insanoğlu kuş misali. Dün neredeydim, bugün neredeyim”

- Hakkında Hayırlısı Böyleymiş
Bu deyim daha çok değer verilmeyen birinin başına gelen felaketi –birazda alay ederek- hafife almak için kullanılıyor. Hikaye şöyle;
Bir zamanlar Üç kişilik bir hırsız gurubu varmış. Bunlar her gittiği yeri soyup soğana çevirmekte yurt çapında ustalaşmış, namı almış yürümüş kişilermiş. Aralarından biri şefmiş. Şef oldukça sert mizaçlı, acımasız biriymiş. Bir gece konağın birini soyuyorlarmış, çatıdan salona iç sallandırmışlar, biri topladığı eşyaları iple tırmanarak çatıdaki şefe veriyor, şef; bunları dışarıda gözcülük yapan diğer hırsıza ulaştırıyormuş. İçerdeki hırsız salonda som altından bir şamdan görmüş, iple çatıya çıkarken,
“şefim bu şamdan benim ona göre” demiş. Şef bu lafa bir hayli sinirlenip ipi kesmiş, adam kafa üstü yere çakılıp ölmüş. Konaktan yürütebildikleri ile birlikte öteki hırsızla hızla uzaklaşırlarken adam ölen arkadaşı ile ilgili bütün cesaretini toplayıp; “Zühtü de iyi adamdı be şefim” Şef sert bir bakış fırlattıktan sonra gür sesiyle bağırmış: “ Sus ulan! Hakkında hayırlısı böyleymiş”

- Bize de mi lo lo!
“Başkalarının hakkını yiyiyorsun, yamuk yapıyorsun, bari bize yapma ” manasında.
Bir gün adamın biri pazarcıyla bir sebepten münakaşaya başlamış ve kahramanımız sonunda kendini tutamayarak pazarcıya okkalı bir küfür savurmuş. E tabi pazarcıda arkadaşı mahkemeye vermiş. Adam ettiğine bin pişman, pazarcıdan özür üstüne özür diliyor ama pazarcı yumuşamıyor. Adam ümitsiz durumu bir arkadaşına anlatmış. “Mahkemelerde itibarım iki paralık olacak” diye hayıflanmış. Arkadaşı: “Ben seni bu dertten kurtarırım ama on altın isterim” Adam çaresiz kabul etmiş. “Ne yapmam lazım söyle, ben bu davadan yırtayım on altının lafı olmaz “ demiş. Arkadaşı: Mahkemeye çıktığında hiç konuşma, sadece “lo lo lo” de. Hakim seni dilsiz sanınca davada kendiliğinden düşer”

Duruşma günü gelmiş arkadaşının dediğini yapınca beraat etmiş, sevinç içinde eve dönerken arkadaşı çevirmiş yolunu: “Hani bizin on altın?” adam rolüne kendisini o kadar kaptırmış ki “lo lo” diye cevap vermiş. Arkadaşı da, “Ulan demiş, bize de mi lo lo!”

Birde aklıma gelen “Ananın Örekesi” deyimi var. Kibarca “Yok devenin nalı” ya da “Yok devenin bale pabucu” anlamında kullanılıyor. Bu deyimle ilgili bir hikayeye raslamadım ama ilginçtir bir şiire denk geldim. Şiir aynen şöyle;

Dağın ötesi yeşil
Yeşilin ötesi su
Suyun ötesi mavi
Mavinin ötesi gökyüzü
Yeryüzü beni ötem
Benim ötemin ötesi,
Ananın Örekesi!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder