22 Temmuz 2010 Perşembe

Dalgın Kız


Ey incecik saçlarını parmağına dolayıp, uzaklara yılgın bakan dalgın kız! Uçurumun yanı başında ne işin var? Hiç olmayacak sevgiyi, fedakarlığı, gözü karalığı mı yitirdin düşlerinde yoksa! Acaba olabilir mi diye tepende dört dönen kuşların kanat çırpışlarına fısıldıyorsun toza bulanmış yalnızlığını. Halbuki bilmiyorsun sen. Yalnızlık dediğin bir arsız çocuk. Yüz verdin mi astarını ister. Sinsice ıssız şatosunda donuk yüzlü bir hayalete çevirir seni hissettirmeden. Onu andıkça umudundan, yaşama sevincinden, direncinden kemirir azar azar. Günlerce, haftalarca, aylarca...Sonrada hayaletini kalabalıklara atar.

Bunların hepsini yaşamıştın aslında. İlk zamanlar hoşuna da gitmişti oysa. Yalnızlığını görünmez bir sevgili gibi algıladın. Seni üzmeyen, yormayan, istekleriyle bunaltmayan, sorun çıkarmayan bir sevgili vardı yanında yalnızlığın boyunca. Göremediğin ama var saydığın, belki de hissettiğin. Yaşadıklarının adına düpedüz yalnızlık dendiğini biliyordun önceleri ama yine de görünmez sevgilinle yaşayıp gidiyordun işte. Ve dediğim gibi azar azar kemirdi ruhunu her geçen gün büyüyen bir iştahla. Şimdi uçurumun kenarında incecik saçlarını parmağına dolayıp, uzaklara yılgın bakan bir dalgın kızsın sen.

Daha önce birlikte olduğun bir sürü ateş gibi çocukları sudan sebeplerle terk eden sen, şimdi neden son sevgilin yalnızlığı bir türlü terk edemiyorsun? O seni bırakmıyor değil mi? Hiçbir erkek onun kadar kararlı ve ısrarcı olamadı değil mi?

Bütün bunları ağlaman için söylemedim. Ezme içimi ne olur! Hiç mi gücün kalmadı savaşacak, dişlerini sıkıp “hayır” diyerek kılıcını sallayacak? Daha önce de kara günlerden geçmiştin. Nice yorucu yolculuklarında hassas ve savunmasız derine defalarca deve dikenleri batmıştı, bilmem kaç kere ölümden dönmüştün sen. Tıpkı biraz sonra yine döneceğin gibi. Yine döneceksin çünkü sen aşkı tattın. “Çok seven çok yaşar” derler. Sen bir kere bile olsa çok sevmiştin. O günlerde dağları, denizleri şöyle bir toparlayıp kucağına alabilecekmiş gibi hissetmiştin kendini. Çok seviyordun, fedakardın, gözü karaydın, her şeyin altından kalkabilirdin onun için. Çok sevdiğine göre çok yaşayacaksın tabi dalgın kız. Gecenin soğuğunda birkaç parça odunu tutuşturmanın verdiği zaptedilmez coşkuyu da unutmuşsundur sen. Okulun ilk günlerinde annenin ve babanın seni çıkış kapısında bekledikleri o tatlı heyecanı da, sevgilinin dudaklarındaki o doyumsuz tadı da, mis gibi bir çam ormanında ciğerlerin yırtılırcasına koşmanın verdiği sevinci de.

Yalnızlık böyle bir şey işte uçurumun yanı başındaki dalgın kız. Yüz verdin mi yandın! Önce sorun çıkarmayan bir sevgili, sonra yaşama sevincini kemiren bir kaşık düşmanı, en sonunda uçurumun yanı başında ölümünden bile sebeplenmek isteyen bir akbaba. Ağlama dalgın kız. Çok yüz verdin bu sinsi sevgiliye. Yine de kötü bir şey olmayacak. Unuttun mu; zamanında çok sevmiştin sen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder